Kayıtlar

Mayıs, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bu buluşmaya bir isim vereceğim

Dünya -çoğu zaman- galiba biz ne beklersek onu veriyor. Ama bu beklenti konusunda çok acemiyiz. Üzerimize düşeni yapmak, elimizdekinden ne olur diye düşünmek yerine sürekli onun işine karışmaya, neyi nasıl yapacağını söylemeye kalkışıyoruz, kazanamayacağımız kavgalara soyunuyoruz. Hal bu ki burası dünya, burası basit. Sen adım atmaktan vazgeçmeyince sana verecek hep yeni bir şeyi var. Durduğumuzda sıçıyoruz.  Durmayalım. Taşları üst üste koymaktan, ama her bir taşa da ayrı ayrı bakmaktan vazgeçmeyelim. Yıkılırsa tekrar. Yıkılmazsa da hiç bir zaman bitmeyecek ya, belki arada yıkılması daha iyidir. "Kelimeler Albayım, bazı anlamlara gelmiyor." Birbirimizden uzakta, bir sürü şey yaşayacağız, bir sürü şey göreceğiz. Birbirimizin gördüklerinin de şahidi olacağız. Bu bana var olma şekline bayıldığım bir kafanın kahramanı olduğu bir romanı, ömür boyunca okumanın hazzını verecek biliyorum. Üstelik sıkılınca içine kaçabileceğim bir roman, yüzüne dokunabileceğim bir kahraman. Bu buluşm

Bütün mümkünlerin kıyısında

Yani benim gözlerimin bunca yıl gördükleri, Bir gün benimle birlikte Yok olup gidecekler öyle mi? Bizim seninle yapamadıklarımız da, yaptıklarımız da, birlikteyken olduklarımız da bu dünyada bir daha olmayacak. Benim olabileceğim bazı şeyler var. Senin olabileceğin bazı şeyler var. Sırayla bunları göreceğiz. Hiçbiri de bize benzemeyecek. Böylece yaşayıp gideceğiz galiba, "bütün mümkünlerin kıyısında."

İç sıkıcı bulutlarımın üzerine üzerine gelmelerine izin vermeme sözü

  "Bırak kurt kemirsin seni. Madem ki kurdun dişine göresin." Buradaki yenilgi, bu takatsizlik bizi en çok sakınmamız gereken yerimizden vuruyor. Hiçbir şeyi paklamayacak, sevdiğimiz şeyleri tanınmaz hale getirecek. Korkutuyor bu beni.  Öylesi, fiziksel etkiler, bu mücadeleye harcanan günler, haftalar bunlar katlanılır ve geçer. Sevilebilir bile bazen. Esas seni değiştirecek diye korkuyorum. İnsanın sadece kendisi ile, algıladıkları ile meşgul olmasını sağlayan bir şey bu. Bu da başka bir odası değil mi bencilliğin. Benim tanıdığım parıltının barınamayacağı bir oda.  Kendinde kerametler uyduran adamların sıkça söylediği şeylerle pişti olma pahasına düşündüklerimi söyleyeyim. Zaten varsa bir keramet, bende değil dünyadadır. :) Canım dünya! Huzursuz bir akşamdı dün akşam. Aslında öyle olmaması beklenirdi.  Son günlerde, galiba sadece bana bakan yüzünde de değil, dünya ile yeni bir uzlaşma zeminine karar vermişsin gibi bir izlenimim var. Bilmem doğru mu, ahkam kesmekten de çekin

Dünyanın sadece yeterince üzülen çocukların görebileceği sırları vardır

  " Benim olabileceğim bazı şeyler var. Senin olabileceğin bazı şeyler var. Sırayla bunları göreceğiz. Hiçbiri de bize benzemeyecek. Böylece yaşayıp gideceğiz galiba"  Bu çok çirkin değil mi? İnsan bağımlısı olmadığıma eminim ama bir süredir her heh! dediğim şeye ulaşmamın ardından önüme çıkan şey ile ilgili düşününce önüme bu çıktı. Bütün mümkünlerin kıyısında yaşayıp gittiğini "bilerek" yaşamak problemi. Hiçbirinin bize benzememesinin yanı sıra bir de hiçbirinin birbirine benzememesi de cabası değil mi? Bu durumda elde kalan mış gibi davranmak ve yetinmek değilse de elde ettiğini benimsemek, belki mecburiyet değil ama kesinlikle metazorik :)  İnsanın büyümesi ile kabul etmesi gereken bir şey sanırım bunu. "Sen bile böyle söylüyorsan." Vazgeçemediğim şey ne biliyor musun? Emin olamamak. Emin olduğum şeylerin sonunda patates olunca daha fazla şey hissetmemin sebebi de bu. Tercih ettiğim şeylerin vazgeçtiklerime değdiğine emin olamıyorum. Emin olup yanıldık

Yılbilmemkaç

Yağmur tenteyi sıvazlıyor Salyangozlar yuvalarında, solucanlar sarılmış Bir nefes alayım diyorum elim sigaraya gidiyor Ellerimi yıkıyorum, yüzüm sen Bir nefes alayım diyorum Alırken ben Verirken sen Külü kucağıma düşüyor Düşerken ben Yakarken sen Van gogh çizimi bu resmi  NASA çekmiş bu filmi Dur ben bir nefes alayım diyorum  Diyorum da ben Biliyor yağmur geçmez tente acısı Geçmez sıvazlamayla bu pelte ağrı Dur bir de ben deneyeyim diyorum  Yağmur enseme düşüyor  Damla işte be! Düşerken ben  Akarken sen 

Bu dünyada kötüler hep aynı şeyi söylüyor

Seninle ilgili, kendimi de dışarıda bırakıp düşündüğüm zamanlarda en çok aklımın takıldığı şey; etrafında gördüklerin, insanlar, pazarlıklar, zaaflar, hırslar canımı sıkıyor. Mümkün olsa ve elimden gelse, aklının sadece meşgul olmasının ne kadar güzel olduğunu bildiğim şeylerle meşgul olmasını sağlayabilseydim. Gerçi bu afaki ve varlığı kendisini yalanlayan bir dilek bir taraftan ama... Olsun, öyle düşünmek güzel. Anlattığın gibi durumların içinde seni, hissettiklerini düşünmek çok iç sıkıcı. Bence bu dünyada kötüler hep aynı şeyi söylüyor, değişik biçimlerde ve değişik cümlelerle. Üzgünler de, yerini yadırgayanlar da, iyiler de, mutlular da, mutsuzlar da, kaygılılar da... Bunlar bir kişi değil ama, birer hal. Her biri başka birinin içinde, bazen aynı kişinin değişik zamanlarda içinde bir görünüp bir kayboluyor. Ama her biri hep aynı şeyi farklı cümlelerle söylüyor gibi. Bazen insan bir gün bundan sıkılırmış gibi geliyor bana. Kendinden ve dünyadan.  25 yaşında umarım daha önce anlamad

Raptolduğum cevher

  Birkaç zaman sonra her şey başka türlü olacak. Bekleyeceğiz, bekliyoruz, bekledik. Bu bende çok usta bir dolandırıcıya yine kanmış olmak gibi bir his uyandırıyor bir süredir. Ne çok söyledim bunu. Artık bugünle ve yarınla ilgilenmek istediğime karar verdim kaç kere. Bir daha kanmayacaktım o numaralara. Ama sonra. Pat! Yine kanmışım. Farkında bile değilim. Ama gerçekten de öyle. Hiç bu kadar haklı olduğum bir zaman olmamıştı, birkaç zaman sonra her şey çok farklı olacak ve şimdi o zamanı beklemeliyim. Daha önce 30 kere kanmış olmak bir iç burkuntusu yaratıyor tabi ama her seferinde de ilk seferindeki gibi, bu sefer bu oyunu kazanırsa bütün talihi dönecek kaybeden kumarbaz gibi inanacağım, inanıyorum, inandım. :) Bir süredir, bir yandan etrafımda olan bitenin, içinde bulunduğum hâlin körüklediği, bir taraftan benim takılmayı galiba sevdiğim meseleler -yine- dönüyor aklımda. Temel sorulara dönüş. Birazcık sözünü etmiştim. Nedir benim bu dünyada büyülendiğim şey. Sevdiklerimi neden seviy

Eflatun

  "Darlin' our disease is the same one as the trees, unaware that they've been livin' in a forest" Etrafa bakışın ve kafanın içinde olanlar... Böyle söyleyince benim kafamda canlanan ile seninki ne kadar aynı acaba. Ben seninkini ne kadar biliyorum, sen benimkini ne kadar biliyorsun. Bana sorsan etraftaki bütün çep-çöp ve hatta her bir zerresiyle kendimi dışarı atınca, sen o halden ibaretsin. Gündelik olan biten, duvara çarpmalar, yanlış karar vermeler, salaklık etmeler, saçmalamalar hiç de dokunamaz oraya. Başka yerdeler onlar. Ama işte o hal, zamanla değişebilen bir şeydir. Bu biraz korkutucu. Hem de öyle büyük değişimlerle olmuyor bunlar. Sihirli bir kırılma anı diye bir şey yok. Her şey yavaş yavaş oluyor.

Mavi kelebek

İçimde doğup ölenler ile ilgili çoğu kez hiçbir şey yapamazken dışımızda olanlara bir tepki verme mecburiyetimiz olması, “... ediyormusunuz ? helal olsun” kadar yuvarlak. Başladığın yere geri dönmek de başka bir yola girerek farklı bir yere vardığını sanmak da aynı balonun parmak izleri sayılmaz mı? Her gün değil, her an doğanlı ve ölenliden bahsediyorum. Birkaç dakika evvel yazdığın mesajın birkaç gün bende kalmak olacağını sanıp, umarken birkaç dakika sonra istemezsen hiç deyişimi örnek olarak ele alabiliriz. Alalım. Birkaç dakika evvelsinde içimde doğduğun gerçeği birkaç dakika sonrasının ölümüne tanık her zaman. Ölenin gittiği de böylece bir noktada tasdiklenmiş oluyor. Derinde olanların mevzu bahis olmadığı günler yalnızca daha da derinleşmeye, daha derine neden oluyor. Ölen kadından bahsedilen haber ile bir kazma darbesi. Kızını taciz eden baba ile büyük bir kazma darbesi daha. Annesi ölmüş bir çift göz ile daha bir büyüğü ve seninle daha da büyük. Ölen ölüyor. Cezalı cezasını çe

Çiçek gibi

Ama neden? Bu sorunun bir çok şey için kapı aralayıcı bir özelliği olduğunu sanırdım. Öyle sanarak yönelttiğim bu soruya uygun bir cevap alamadığım hiçbir kapının önünde dikilmiyor hatta hızla uzaklaşıyordum. İçimde bir yerlerde doğru yaptığımı hissettiren, sırtımı sıvazlayan bir el hissederdim. Ama şimdi - ama nedenin tam zıttı olan ama şimdi- yine aynı soruyu soruyorum. Ve bir önceki bana baş kaldırarak cevap bulamadığım her kapıyı açılması için zorluyorum. Peki neden mi? Çünkü soruyu sorarken gelecek cevabı şekillendiren de zaten benim, biliyorum. Ama neden yapayım? ile ama neden yapmayayım? arasındaki çizgi hiç de ince değil. Gayet kalın, gayet belirgin, bakanın kolaylıkla görebileceği, biraz daha yaklaşanın göğüs kafesinde hissedeceği bir çizgi. Ama neden yazayım? Tamam ben yazayım ama neden okusunlar? Bu ve benzeri duygular ile yüklü olan soru kalıplarının tecavüz etmesinin de öpe öpe sevmesinin de tamamen bana bağlı, benimle ilgili olduğunu anladığımı sanıyorum. Asla emin değili

Nessong

Beni kurtar Bu canlı odalardan, yalan aşklardan Seni bir görsem Sabahlar olmasa tenim tenine değse Çarşılar kuruldu gönlümün yolunda Kervanlar yıkıldı saray oyununda Sonsuz benler koydum yalnızlığıma Bla bla bla bla karma şanlımda  Cariyem ol çatlak Duvarlarımda saklan Muhabbet ol da bedenimde gez dolaş Çingene kızlar dere kenarında Güneşle sarılı çehresi, simsiyahtır onlar Fal bakar yüzüme bakma Paramı ister ama beni almaz Kara gözlü çingene ne!

Ülgen

  Ne bileyim Füsun. Şimdi aramıza duvar örsen, yine kalkıp senin sevdiğin renge boyarım. - Didem Mamak Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım. Bilmiyorsunuz. Darmadağın gövdemi çiçekli perdelerin arkasına saklıyorum. Güzel Didem Mamak Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir. Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına? Yıllardır kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum.  Bir yağsam pahalıya malolacağım.  Ben bir bodrum kat kızıyım bayım  Yalnızlıktan başka imparator tanımaz bodrumum  Bir süredir plastik vazolar gibi hiç kırılmıyorum  Fakat korkuyorum. Birazdan da  Kırküç numara ayakkabılarınızla  Bahçede oynayan çocukların üstüne basacaksınız  Bu iyi olmaz bayım! Niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına? Nesrin hanım da çok güzel yazıyor.  Kendisi kadar olmasa da şiirleri  Taş çıkarıyor bazı şairlere  Gün akşam oldu' diyorum  Ekmek kırıntıları atıyorum kuşlara  Cam kırı

İçimde bir iş görmenin saadeti

Henüz 20’li yaşlarıma gelmeden tanıştığım Montaigne’in Denemeler kitabının üzerimde hakkı çoktur. Anlamasam da düşünmeme sebep olduğu için sevdiğimi söylerdim, “bu senin yaşının kitabı değil” diyenlere. Şimdilerde anladığımı sanıyorum fakat hala düşündürüyor. Hatta zaman geçtikçe bu ayağa bağ, başa bela kadar vahim değilse de kafamın odalarının birinde pencere açık bıraktı. Kapıyı da kapatamıyorum. Çünkü anlamak yetmiyor klişesi eşiğin tam önünde yatıyor. E diyor? Üşüdün mü? Kapıyı mı kapatacaksın? der ve güler gibi bakıyor yüzüme. Ah! diyor. Anlayanların anlattığına hiç şüphesiz inanmak ve çay kaşığı kadar bilgi ile o şeyi körü körüne savunmaktan daha çirkin bir şey varsa o da bir sonraki adım için evhamlanmak ve de sadece sanıyor olmaktır. Birkaç gün önce Montaigne’in giriş kısmına yazdığım sözü ile ilgili artık aramda bir şeyler olabileceğini hissettim. Hatta lisan-ı münasip bir şekilde Saye’ye de izah ettim. Ediyordum. Ta ki bu gece yazmama sebep olan şeyi yaşayana kadar. Önümde yı