Kayıtlar

Şubat, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Tanrının sadece bizimle ilgili ayrı bir planının olduğunu düşünmek biraz safça geliyor bana. Çok benim dünya görüşüme yakın olmasa da Al Capone'un söylediği rivayet edilen bir söze denk gelmiştim. Şöyle bir şey; "çocukken her gece tanrıya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. sonra onun tarzının bu olmadığı anladım. bir bisiklet çaldım ve her gece tanrıya beni affetmesi için dua ettim."  Haklı yanı şu, sürekli birileri tarafından bir yerlere konan, oradan alınan, başka yere konan, oradan başka yere, oradan başka yere taşınan biri gibi hissederek yaşamak katlanılır şey değil. Sonunda büyük çuvallasan bile dönen bu çarka elini sokmak, görmek, dokunmak, hissetmek, dahil olmak, değiştirmek, çekiştirmek hayat denen şeyin ta kendisi sanırım. Bana verdiler ve benden aldılar geçerli mazeretler olsa bile bu oyundan başka da bir şey yok elimizde
İnsan neden ayağını burkmaktan, kafasını çarpmaktan, kötü haberlerden, mutsuz olmaktan, acı duymaktan bu kadar korkar?! Hiçbir şey olmasın mı istiyorlar? Keyfi bozulmasın, tatsızlık çıkmasın... Hayatı hep başına gelenleri " atlatmak " üzerine kurduğunda hayatını da atlatmış olmuyor musun? Ölüyoruz ya hu! Ha yarın, ha 25 sene sonra. Yeterince zaman geçtiğinde bu ikisi arasındaki farkın da hiç bir anlamı yok. Amaca bağlanmaya çalışan ruhlarımız bir gün o amacı bulacak mı emin değilim, Ama aramaya devam ederken soru sormak, merak etmek, seyretmek, hissetmek elimizde karın doyurmaya en yakın şeyler. Olacaklardan korkmadan, nefret etmeden, -mümkün mertebe- yargılamadan sadece anlamaya çalışmak. Bileklerini kesip, bilincini kaybedene kadar neler hissettiğini yazan  Beşir Fuat gibi mesela, Kendisinin bir fotoğrafı ilk tanıştığım andan beri aklımın bir köşesinde asılı duruyor, arada göz göze geliyoruz.  Konuşacak çok şey varmış gibi
Eğer dünyanın tamamen benzer anların art arda dizildiği bir şeyden ibaret olduğunu söylerseniz anlaşamayız küçük hanım; Eğer dünyayı anlamdan, anlamaktan uzaklaştırıp hissetmekle sınırlarsanız, Üstüne bir de hissetmeyi sadece "o an"ın ürettiği bir şey diye tarif ederseniz, Bence işte o zaman olan biten büyüsünü kaybetmeye başlar.  Bu anlam, kendi hayatlarımızın gölgesini üzerine serip onu bulanıklaştırmadan, üzerine konuşmaya, "ter döküp, soru sormaya" değer bir şeydir. Yine mi anlatamadım :/ Bir gün bu içimdekini eksiksiz bir berraklıkta anlatabilme ihtimalinden daha tatmin edici bir şey hayal edemiyorum.
Dünya hiç bilmediğimiz konulardan sürekli sınavlar getirip önümüze koyuyor. Verdiğimiz cevapların bütün sorumluluğunu da üzerimize alıyoruz. Ama galiba bu sınavların sırrı sorulara ne cevap verdiğimizden çok, onları nasıl karşıladığımız ile ilgili.  Güzel şeyler görmeye çalışıyoruz. Güzel şeyler olsun istiyoruz.  Belki de işte bu istek dünyayı ve hayatımızı güzelleştirecek olan, peşinden inatla gitmemiz gereken. Şu an neden iyi hissetmiyorsun (musun) bilmiyorum. Çok isterdim elinden tutabilecek bir şeyler söylemeyi Ama bildiğim bir şey varsa, bunlar geçecek. Güzel şeyler göreceksin. Bunu bir temenni olarak söylemiyorum Seni ve dünyayı birazcık tanıdıysam; oradan güzel şeyler çıkacak
Şöyle bir akşam; Saatlerdir Neil deGrasse diye bir adamın peşine düşüp, evrenin ne kadar büyüleyici, insanın nasıl aciz olduğu üzerine ürpertici hikayeler izliyorum. Muhtemelen kendisi olsa şöyle açıklardı; Senin, benim, onun birbirinden kopuk, tek başına bir şeyler olduğu tamamen bizim kendimizi eşsiz görme takıntımızla uydurduğumuz şeyler, hepimiz tek bir bütünün birbiri ile sıkıca bağlı parçalarıyız.. Bu yüzden senin ona fısıldadığını benim duymam, benim hissettiğim ile onun gülümsemesi kadar normal ne olabilir! :) Normal bir günde bana bunu söylediğinde ben şöyle derdim; Ne olur tesadüf olmasın! Ne olur bu gördüklerimiz, sadece gördüğümüz kadar olmasın. Dünya sağlıklı yaşamaktan, kariyer planlamaktan, sporun faydalarından, sigaranın zararlarından, büyüklerine saygıdan, sınıfı geçmekten, ıspanak pişirmekten ibaret olmasın. Lütfen
Durup seyre dalsa denizi hiçbir şarkı gelmez aklına Bir çocuk ki kendisini avutacak şarkıları öğrenmeden üzülmüş

ARA'LIK

Ah Nesrin! İnsan çok garip bir varlık. İçine atıldığımız bu denizde herkes kendi meşrebince çırpınıyor. Kendisini merkezine koyduğu aptalca ilişkiler yumağı kurup saçmalıyor. Bu yumağın içine koyduğu insanların yaşadıklarına körleşiyor. Bu sebeple insanlardan nefret etmeye hakkımız var. Ama bir yandan da ne kadar zavallı olduklarını görmeye başladığında bunun da bir anlamı kalmıyor. Kimsenin yumağında bir parça olmamak, kimseden bu çırpınmaları içinde fazla şey beklememek gerekiyor sanırım. Kimsenin hayatını zorlaştırmadan, kimsenin yumağına karışmadan bu dünyadan geçerken küçücük de olsa bir şeyler başarabilme hissinin peşinden gitmek, bulabildiğim en mantıklı şey

ESAS

Durduğun, sürüklendiğin, kendini bulduğun yer ile içindeki çelişmeye başladığında hep birbiri ardına gelen acaba ile başlayan cümleler suyu bulandıran.  Çirkin ördek yavrusunun kaderi

YAŞA DOSTOYEVSKİ

Yazdıklarımı okurken hoş bir duyguya kapılmayacaksınız eminim, hepimiz daracık dünyalarımızda insanlardan kopuk yaşıyoruz çünkü. Gerçek hayata öylesini yabancılaşmışız ki, adını bile duymak istemeyiz. Peki ama neden bazen olmadık, aptalca arzular peşinde koştururuz? Sebebini biz bile bilmiyoruz. Üstelik, bu olmadık isteklerimiz gerçekleştiğinde en çok zararı görecek olan da biziz. Deneyin isterseniz, içimizden birinin bağlarını çözüp, esaretini kaldırınız, emin olun, o yine e saret altına girmek isteyecektir. Bu yazdıklarımı okuduğunuzda kızgınlıktan ayaklarınızı yere vuracak ve: “Siz, kendi rezil hayatınızdan, kendi yeraltınızdan bahsedin!” diye bağıracaksınız.  Hepinizi bu işin içine katarak kendimi kurtarmaya çalışmıyorum. Ben, sizlerin korkaklığınıza “ölçülü davranış” kılıfını geçirip, yarım bıraktığınız her şeyi sonuna kadar götürdüm. Hayatın gerçeklikleri ile sizden daha fazla yüz yüze geldim ben. Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz. Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nere

10.3.16 KİM BİLİR

Düşünmem gerekenleri düşünüyorum bu saatlerde. Düşünmem gereken şeyleri neden düşünmem gerektiğini, bana bunları neyin düşündürdüğünü ve varacağım sonucun benim için önemini. Davulun sesi uzaktan hoş gelir atasözünün ne kadar doğru olduğunu ilk defa bugün anlıyorum ve cümle içerisinde kullanıyorum (bu hoşuma gitti) Yakınlık denen şeyin güzel olduğu kadar çirkin  de olduğunu anlıyorum sanırım, yani örülen duvarlar, koyulan kurallar, çizilen sınırlar aslında o kadar da kötü değilmiş. Olması gerekmiş. İnsan denen şey kaktüs gibiymiş. Çiçekmiş ama dikenleri varmış. Uzaktan dikenini görmez yaklaşırsın ve en yakına ramak kala can yanması başlar. İnsan = Kaktüs Düşünmem gerekenleri düşünüyor olmak zor. Direkt neden düşünmem gerekenleri düşünmüyorum da düşünmem gerekenleri düşünüyorum bilmiyorum sanırım vardığım sonuca göre onları düşüneceğim yada düşünmeyeceğim. Bu kırıcı sanırım.  ⏭ don't worry, be happy

16.7.16

Barbileri saç tellerine karışmış bir kız.  Her telde farklı bir oyun,  her telde farklı bir ritim,  her telde farklı bir dokunuş,  her telde farklı bir gülüş,  her telde farklı bir bakış...  Kimisi oyuna dahil olup karışırken o saçlara, kimisi oyunbozanlık yapmak isterken boğulur teller arasında. Belki de bu yüzden şişti kızın ensesi, oyununa karışandan çoktu bozan ve ölü bedenlerle doluydu orası.  Bir gün Alice oldu kız, bir gün Sidney.  Bir gün barbileriyle oynadı kız, bir gün ateşleriyle.  Aslında çok şey istemedi kız. Zor gibiydi anlaşılması dışarıdan bakıldığında fakat usulca yaklaşıp, derin bakıldığında  şeffaftı  kız.  Herhangi bir yerde üretilen ve öylece salınan bebekleri toplamış ve benim demişti kız. Her birine farklı isim, farklı tavır vermişti kız ve büyürken korkmuştu onları tekrar sahipsiz bırakmaktan. Çünkü bilirdi önce sahiplenilip sonra bırakılmayı.  O yüzden aldı saç tellerine.  Saç tellerine aldı çünkü saçına değen her şefkatli el onun olanlara da değece

'ÇIKIT

Resim
"Geçmiş ve gelecek yoktur, yalnızca sonsuz bir şimdi vardır" Bunu ilk kimden duydum diye aklıma düştü vizörden bakarken ve çekmeye başladım. Bir fizikçiyle karşılaşacağım diye beklerken 17.yy da bir şair çıktı karşıma.  - hayatı açıklamak konusunda bir fizikçiye mi yoksa bir şaire mi daha fazla güven olur konusu ayrı bir mevzu -' Diyeceğim o ki, o elleri daha sıkı tut çocuk, daha yüksekten uç kuş. A ynı karede değiliz diye üzülmeyin! Çünkü an, elleri tuttuğun ilk an An, kanatlarınla rüzgara karıştığı o an

P.

Sürrealizm, kendilerini ona adayan kişilerin canları istediğinde onu yüzüstü bırakmasına izin vermez. Zihin üzerinde uyuşturucularınkine çok benzer bir etkisi olduğuna inanmak için her türlü sebebimiz vardır. Tıpkı uyuşturucular gibi belirli bir ihtiyaç hali yaratır ve insanı korkunç başkaldırılara sürükleyebilir

8.10.17

Bence aşk bir çocuğun gözünden pamuk şekerdir. Kocaman, renkli, bitmez sanılan, çok istenen, uğruna gözyaşı dökülen ulaşılamazsa akılda/içte kalan, ulaşılırsa ne olduğunu anlamadan elinde kalan sopayla başbaşa bırakan. Görürsün, aşık olursun, gülümser ve sadece istersin. Yaşarsın ve biter. Sonra başka şekerler ararsın, yine aşık olursun ve yine biter. Ve yine bence sevmek, yavru bir kedidir. Tırmalamış da olsa, yatağına pislemiş de olsa, hasta ve çirkin sesli de olsa yanına gelip sokulunca içinde hissettiğin o şey'dir. Çok önemli bir iş ile de meşgul olsan gözüne takılandır, mutlu olduğunda severken mutluluğunu arttırdığın, ağlarken sokulmaya çalıştığın, öfkelendiğinde ne hissediyor olursan ol zarar gelmesinden korktuğun yavru bir kedidir sevmek. Kitaptır, repliktir, dumandır, uyuşmaktır, orgazmdır. Ne ala müstehzidir sevmek