İstiyorum ama sorun istediğimde değil
İstediklerini ve istenenleri, genellikle görmezden geldiğini kabul et. Bunu hakkını vere vere yapabildiğini kabul etmeden, burada yazanları yalnızca okumuş olur ve bunu da kabul etmezsin. Çok şey anladığını bile söylersin. Kendimden biliyorum. Kendim de en az ben kadar sen. O yüzden, bu kadar emin konuşmak ve bir o kadar da gıcık görünmek konusuna takılmadan verilmek istenenlerden, almak istediğini alan yanlarımızı görmezden gelelim.
Ama “kabul etmemiş olsam burada, bu başlıkta ne işim var,” diyorsan, içimden içine iyileşmenin mümkün olduğunu -tüm dünyaya değil saçmalama- en azından biz görelim.
İstediklerini yapabilmek için uygun birilerini görebilmesini umarak açtığın gözlere, bir de kendini göster. Gözlerin “heh” desin, çizgilerine güvensin. Yüzündeki her kusur için “bunun burada olduğu iyi oldu” desin. Sen artık sadece sus. Hani o istemeyerek yaptığın ama YAPTIĞIN şey var ya, onunla nasıl başa çıkacağını sen bilmiyorsan sahip oldukların biliyor. Senden fırsat bulamadıkları, enkaz altından seslerini duyuramadıkları için farkında bile olmadığın, gerçekten senin sandığın her şey -ama her şey- yapılması gereken ile her gece oturup, tokuşturup ve yeniden oluşturup asıl seni tasavvur ediyorlar. Sen de aynı şeyi tasavvur ediyorsun biliyorum. O yüzden tokuşturamadığını ve artık oluşturamadığını gördüğün/düşündüğün ne varsa sev. Ne kadar çoklarsa o kadar gülümse. Ama mutlaka sus. Susadığına, susarak varacağına inan. Sonra da siktir git. İşi bilene bırak. Kudretin dönmesin yolundan. Dönmesin tabii ya. Gitsin de ölmeye meyletmiş, neden bile diyememiş ve çerçevesinin gıcırtısından ötürü rahmet bile diyememişleri yol arkadaşı edinsin. Azimi yerine öpsün, inanca sarılsın, kendine güvenin sırtını sıvazlasın ama hadili gülümseten hayallerin önüne geldiğinde ne yaparsa yapsın sen gibi iyileştiremeyeceğini bilerek, sana olmazsa kendine güvenmesini beklesin. Daha önce kudretin ile hadili hayallerinden birinin yanına tik attıysan ne alâ. Sen olmasan da aynı yola girer onlar. Ama yoksa eğer öyle bir nükte ve hatıranız, kudretin de canı aynalı komodinin ilk çekmecesine, hayallerin de.
Şimdi, buraya kadar anlattıklarımın flu görüntüsünü, madde madde sayarsam netleştirebileceğimi düşündüren - kendi karanlığından kocaman olmuş- göz bebekleri için ortalığı biraz aydınlatacağım.
İstediğin şeyler var ve nasıl gerçekleştireceğini bilemiyorsun. Ne yaparsan yap, bir şekilde istediğin şeyden birkaç sonraki durakta iniyorsun. Çıktığın yolda fikrini değiştiren şeyleri görmezden gelmiş ya da sevmiş olabilirsin. Bunu şu an burada fark etmiş ya da fark ettiğin için buraya gelmiş de olabilirsin. Velhasıl, -hadi kardeşim geldik, okuyoruz işte. De ne diyeceksen, mi dedin? - istediklerini yapabilmek için şunları denemeli değil, şunları yapmalı da değil -öyle dersen beni tahrik, tahriş ve tahrip etmiş olursun- şunları yaşamalısın;
Hedeflerini veya istediklerini birleştirme, netleştir
İstediğin şeyi yapmak veya yaşamak için sana neyin gerektiği konusunda net ol. Yapmak istediklerinin birbirine girip yavaşlamana sebep olmaması için de değerlendirmeni yap ve bundan emin olana kadar yapmaya devam et. Bir yandan iş kurmak isterken öte yandan ailenle fazla zaman geçirmek istersen, iş de yalan olur aile de. Bir yandan zamanını, ilgini bu kadar yoğun paylaşacağın bir hedefe meyledip bir yandan da ailen ile bolca zaman geçirmeyi istersen, muhtemelen yolun sonuna geldiğinde işin olmadığı için ailenle geçirdiğin zamanı, ailenle geçiremediğin zaman için de işini bahane edeceksin. Senin ne istediğini bilen aile de iş de duracağı yeri bilir, duracağın yere kadar seninle gelir.
Netleştirdiğin şeyi belirginleştir
Çok kısa
bir şekilde açıklayacağım. Daha sağlıklı olmak mı istediğini netleştirdiğini
varsayalım. Bunu, 10 km koşabil ya da 10 kilo ver olarak belirginleştir.
Netleştirdiğin şeyi nasıl yapacağını ne kadar düşünürsen o kadar yapamazsın.
-Hayır, bunu öyle felsefik bir laf atmış olmak için demiyorum.- Netleştirdin ve
düşünmeye başladın. Düşünüyorsun. Düşünüyorsun. Hala düşünüyorsun. Hala. Hala.
Hala... Eh be kardeşim, bu kadar ne düşünüyorsun? “Düşünmeyi sevdim ben
sanırım” diyorsan, -al benden sana yeni konu- düşünürken neleri yaşamaktan
vazgeçtiğini de bir düşün. “Anladım ama anlamadım da sanki, bir cümle daha olsa
kendine bir yer bulacak,” diyorsan, netleştirdiğin şeyi netleştirmene neden
olan inancına sarıl. Zaten biliyorsun ki netleştiriyorsun. Hatta bunu da
biliyorsun. Bilmediğini düşünüyorsan da bir yavru sahiplen. Kuş mu? Köpek, kedi
ya da bir balık mı? Şimdi o daha minicikken, kendinden bile korkuyorken al
karşına. “Nasıl yapacaksın? diye -gerine gerine değil- göre göre sor. “Nasıl
uçacaksın ey kuş?”
Bence o da bilmediğini söyleyecek. Ve sen de biliyorsun ki, o kuş bir gün uçacak. Sadece bil, canım kuş. Şüphelerinden kurtul ki özgürlüğün seni tanıyabilsin. Sadece, inan.
“Acaba biz, dünyamızdaki özgürlüğün bitişini izleyen
martılar mıydık?”
Canım, martı J.Livingston
Tüm bunları yanlış anlama, ben yaparım derken ayağına bağ olma, yardım istemeyi bil
Yardım
istemeyi bil ancak bunu istediğin kişinin üstüne yıkıp, beklemek adı altında
orada öylece durma. Birinden yardım ister ve nasıl yapacağı, ne yapacağı ile
ilgili yanında olmazsan yüksek ihtimalle o kişinin yardım etme isteğini kırmış
olursun. Talebinin basit, anlaşılır ve anlayışlı olması, yardım alışverişi gibi
değil de iş birliği, destek gibi görüntüler ile hafızanda çiçeklenir. Her şey
olup bittikten sonra geçtiğin yolları hatırlayacağını ve hatırlanacağını
unutma. Çiçekler yüzünü güldürüp içini ferahlatırken, pişmanlık ve keşkelerin
etkisiz eleman olmak konusundaki yarışta tek rakipleri olan sıfır rakamını
yenebilirler. Neden mi? Çünkü pişmanlık ve keşkeden nur topu gibi bir vicdan
doğar.
Aksiliklere hazır ol ve başarısızlık denen şey karşısında dik dur
İşler,
planladığın gibi gitmeyebilir, o kişi sana sırtını dönebilir veya artık yolun
sonu görünebilir. Bu, aklındaki şey için senin bildiğin yol hatta tek yol da
olabilir. Reddedilme, hırs, intikam, hüzün, öfke gibi duyguları bir kenara
bırak demeyeceğim. Aralarından, bunu fırsat bileni seç ve “ben, kanayan/kabaran
yerlerimi seveceğim şimdi sıra senin,” de. Sıvasın kollarını ve aslında
bilebileceğin, gidebileceğin kaç yol olabileceğini göstersin. Bir de mantıklı
olan yerlerinden saçılanlar da “olmayanın neden olmadığını, olsaydı olacakları”
gösterirse, derin bir nefes al. Sonra da gülümse, çünkü bunlar olduktan sonra
daha hiçbir şey olmaz sana. Senden sana olmazsa, ondan bundan hiç olmaz.
Velhasıl,
değil. Ve nasıl, bir son -buralara olduğu kadar da oralara- yakışır biliyor
musun?
Samimiyet ve teşekkür ile süzülen bakış, yazış veya yaşayış ile gelinen sondur, yakışan. -Bir o kadar da yaklaşan-
Bu kadar
şey yazmış olmanın verdiği yetkiye dayanarak, açılışı yapıyorum;
Yazabildiğim
ve bunu sevdiğim için kendime, okuduğun ve yaşattığın için sana, acısı ve tatlı
kadar acım ve tatlım ile içinde bulunduğum canım dünyaya ve şu an için en çok
da parmak uçlarıma tüm samimiyetimle teşekkür ediyorum. Benden bunları çıkar ne
kalır? Bir bu kadar daha versen kim alır? :) -demiştim tahrik, tahriş ve tahrip
olurum diye-
Yorumlar
Yorum Gönder